Troya Antik Kenti ve Kazıları
Çanakkale sınırları içerisinde yer alan Troya Antik Kenti, Homeros’un İlyada Destanı’nda anlatılan Truva Savaşı’nın yapıldığı yer olmasıyla ünlüdür. İlyada Destanı’nda MÖ 1180 yılına tarihlenen ve 10 yıl süren Troya Savaşı’nın son 51 günü anlatılmıştır. İlyada Destanı, Hektor’un ölümü ile biter ancak savaş henüz sona ermemiştir. Sonrasında gelişen olayları ise başka yazarların eserlerinden öğrenmek mümkündür.
Akhilleus Hektor’u öldürdükten sonra bir kayanın arkasına saklanan Paris’in onu okuyla topuğundan vurması sonucu ölür. Savaş devam etmektedir ve her iki taraf da birbirine karşı üstünlük sağlayamamıştır. Akhalılar Troyalılara bir oyun oynamaya karar verirler. Odysseus’un planına göre Akhalılar savaştan çekiliyormuş gibi yapacak geride büyük bir tahta at bırakacaklardır. Odysseus ve diğer komutanlar bu atın içine gizlenecek, diğer Akhalılar ise Tenedos’un (bugün Bozcaada) arkasına çekilp troyalaıların onları göremeyeceği bir şekilde gizleneceklerdi.
Troyalılar, barışın simgesi zannettikleri tahta atı içeri alırlar. Barış kutlamaları sonrası alkolün etkisiyle sızarlar ve tahta atın içindeki Akhalılara karşı gafil avlanmış olurlar. Akhalıların gerçekleştirdiği bu katliam sonucunda Troya tamamen yakılır ve adeta bir harabeye döner. Bu katliamdan kurtulmayı başaran prens Aeneas ise yanına aldığı bir grup insanla İtalya’ya gider ve Roma’yı kurar. Bu sebeple Troyalıların soyundan geldiklerine inanan Romalılar Troya’yı kutsal şehir olarak görmüşlerdir.
Troya, tarihi boyunca dokuz defa yakılıp yıkılmıştır. Uzun arkeoloji geçmişi ve bu dokuz katmanında ulaşılabilen sağlam kronolojisiyle de ünlüdür. I. Troya MÖ 2920 yılında kurulmuş ve MÖ 2600 yılında büyük bir yangınla sona ermiştir. Yanan bu kentin üzerine II. Troya kurulmuştur. MÖ 2600 – 2450 yılları arasına tarihlenen II. Troya 9000 metrekarelik bir alana kurulmuştur. Alman tüccar H. Schliemann’ın bulup Priamos’a ait olduğunu düşündüğü hazine de II. Troya’ya aittir.
I. Troya’nın 11, II. Troya’nın ise 8 yapı evresi vardır. II. Troya uzun ev ismi verilen megaronlar ve çift sütunlu Yunan tapınaklarının öncüsü olmuş, kent iki büyük yangınla son bulmuştur.
MÖ 2450 – 1700 yılları arasına tarihlenen III. IV. Ve V. Troya’nın da sonunu büyük yangınlar getirmiştir. MÖ 1700 – 1250 yılları arasına tarihlenen VI. Troya ise 20.000 metrekarelik bir alana kurulan sağlam ve görkemli surlarıyla yeni bir krallığın merkezi olmuştur. Troya Antik Kenti’ni ziyaret ettiğinizde VI. Troya’nın surlarını görmeniz mümkünüdür. Diğer katmanlardan farklı olarak VI. Troya’nın sonunu büyük bir deprem getirmiştir. Kazılarda bulunan bir mühür, kentin Hititlere bağlı bir beylik olduğunu ve adının Wilusa olduğunu ortaya koymuştur.
Depremle yıkılan bu kentin üzerine ünlü Troya Savaşı’nı da yaşamış olan VII. Troya kurulmuştur. MÖ 1250 – 1040 yıllarına tarihlenen kentin sokaklarında bulunan ok, mızrak gibi silahlar ve kentin üzerindeki kalın kül tabakası destanın doğruluğunu ortaya koyar niteliktedir. Ayrıca bu katmanda bulunan arkeolojik buluntular arasında yer alan Miken kapları da arkeologları Troya Savaşı’nın yaşandığı katmanın bu katman olduğu sonucuna götürmüştür.
VII. Troya’nın a ve b olmak üzere iki evresi vardır. MÖ 1150 yılına kadar devam eden VIIa tabakasından sonra VII b tabakası görülmektedir. Bu tabaka ise VIIb1 VIIb2 ve VIIb3 olarak üç farklı evreden oluşmakta ve MÖ 1150 – 950 yılları arasına tarihlenmektedir. Yine büyük bir yangın sonucu sona eren bu evrenin ardından MÖ 700’lü yıllara kadar oldukça durgun bir dönemin devam ettiği anlaşılmaktadır. Öyle ki bu dönemde kentte yaşayan insanlar eski Troya’dan kalan evleri ve malzemeleri kullanmışlardır.
MÖ 700 – 85 yılları arasına tarihlenen VIII. Troya, MÖ 85 – MS 500 yılları arasına tarihlenen yerleşim ise IX. Troya’dır ve bu IX. tabaka Roma Dönemi Troyası’dır. MS 13. yüzyıldan itibaren başlayan ve Bizans yerleşmesi olan X. Troya ise MS 14. Yüzyılın ortalarına kadar varlığını sürdürmüştür. Sonraki yüzyıllarda yaşanan özellikler büyük politik değişimler sonrası Troya eski önemini yitirmeye başlamıştır. MS 17. yüzyıldan başlayarak Avrupalıların Troya’ya olan ilgisi artarak devam etmiştir.
Troya, tarihöncesi döneme ait arkeolojik kazıların yapılmaya başlandığı ilk ören yeridir. Bu sebeple arkeolojinin bilim olduğu yer olarak nitelendirilir. Troya Savaşı dışında da pek çok destan ve efsaneye konu olmuştur. Şehrin ilk kuruluş efsanesine göre Dardanos’un soyundan gelen İlos bir yarışmada benekli bir inek kazanmış ve biliciler bu ineğin durduğu yerde bir şehir kurmasını söylemişlerdir. İnek ise bugün Hisarlık Tepesi olarak bilinen yerde durmuş, İlos burada bir şehir kurmuş ve bu şehre İllion adını vermiştir.
Şehirde yaşanmış olan ünlü Troya Savaşı’nın temellerinin de dayandığı bir mitolojik hikaye vardır. Troya Savaşı’nda da adı geçen ünlü savaşçı Akhilleus’un babası kral Peleus ve annesi Tethys’in Olympos’da yapılan düğünlerine davet edilmediği gerekçesiyle intikam almak isteyen nifak tanrıçası Eriş, üzerinde “en güzele” yazılı olan altın bir elmayı tanrıçaların oturduğu masanın ortasına bırakmıştır. Tanrıçalar arasında kavga çıkmasına sebep olan bu olaydan sonra Zeus’un hakemlik yapması istenmiş ancak Zeus hakem olarak İda Dağı’nda çobanlık yapan Paris’i seçmiştir. Paris, aslında bir çoban değil yıllar önce Troya’ya uğursuzluk getireceği düşünüldüğü için İda Dağı’na terkedilmiş ve burada dişi bir ayı tarafından bakılıp büyütülerek delikanlılık çağına gelmiş, Troya Kralı Priamos’un oğludur. Güzellik yarışına giren tanrıçalar Athena, Aphrodite ve Hera altın elmayı kendisine vermesi için Paris’e pek çok vaatlerde bulunurlar. Öyle ki bu vaatler tarihteki ilk rüşvet olarak kabul edilmektedir. Paris, altın elmayı kendisine dünyanın en güzel kadınını vereceğini vadeden Aphrodite’e vermiştir.
Sonrasında Troya’ya gelen Paris’in İda Dağı’na terk edilen prens olduğu anlaşılınca saraya alınır. Kısa süre sonra Yunanistan’a giden Paris, burada Sparta Sarayı’nda Menelaos’un karısı Helene’ye aşık olur. Paris ve Helene, tanrıça Aphrodite’in de yardımıyla Troya’ya kaçarlar. Bu kaçış Akhalılar ve Troyalılar arasında 10 yıl sürecek olan savaşın temellerini atmış olur.
İlyada’yı okuyup inceleyen Heinrich Schliemann, Homeros’un söz ettiği bu kentin Hisarlık Tepesi’nde aranması gerektiğine inanmıştır. Bu bölgeyi iyi tanıyan konsolos ve eski eser koleksiyoncusu olan Frank Calvert 1863 -1865 yılları arasında Troya’da küçük çaplı bazı kazılar ve araştırmalar yapmış, Hisarlık Tepesi’nin bir höyük olduğunu anlamıştır.
Troya’daki geniş çaplı ilk kazılar ise 1871-1874 yılları arasında dokuz sezonda tamamlanmıştır. Bu dokuz kazı sezonunu kapsayan çalışmalar 1890 yılına kadar servetinin büyük bir bölümünü bu iş için harcayan H. Schliemann başkanlığında gerçekleştirilmiştir. Schliemann II. Troya’da ünlü Priamos Hazinesi’ni bulur ve bu tabakayı Troya Savaşı’nın geçtiği İlyada Destanı’ındaki Troya olarak değerlendirir.
Schliemann’ın ölümünün ardından 1893- 1894 yıllarında kazı başkanlığını mimar Wilhelm Dörpfeld üstlenmştir. IV. Troya’nın savunma duvarlarını gün yüzüne çıkaran Dörpfeld, bu tabakayı Homeros’un söz ettiği Troya olarak tanımlamıştır.
Bu dönemde özellikle hazine buluntularını yasadışı yollarla yurt dışına kaçıran Schliemann, bugün bakıldığında bölgede arkeolojik çalışmalar gerçekleştiren birinden çok bir hazine arayıcısı olarak tanımlanmaktadır.
Troya, dünyada yeni yeni gelişmeye başlayan arkeolojik kazı çalışmalarının ilk uygulandığı yer olmasına rağmen başlangıçta oldukça bilinçsiz bir şekilde yapılan çalışmalar pek çok buluntunun tahrip edilmesine ve bazı bağlantıların da gözden kaçmasına sebep olmuştur.
Troya’daki arkeolojik buluntuların büyük bir bölümü İstanbul, Atina ve Berlin müzelerinde sergilenmektedir. Ayrıca sayıları 10.000’nin üzerinde olan bu eserlerin pek çoğunun kopyaları eğitim amacıyla bazı müzelere ve üniversitelere de dağıtılmıştır. Berlin Müzesi’ndeki bazı eserler İkinci Dünya Savaşı sonrası St. Peterburg’a götürülmüştür. Burada bulunan eserlerin yaklaşık olarak yarısı savaş sırasında ya kaybolmuş ya da tahrip edilmiştir. Eski Troya kazılarından çıkan buluntular bugün dünyanın pek çok noktasında çeşitli müzelerde sergilenmektedir.
1932 yılından 1938 yılına kadar Troya’da toplam yedi sezon süren kazı çalışmaları yapılmıştır. Bu dönemdeki kazı çalışmaları ABD Cincinnati Üniversitesi’nden Carl B. Blegen başkanlığında gerçekleştirilmiştir. Yapılan bu çalışmalar sonucunda höyükte 46 farklı yapı evresi saptanmıştır. Troya Savaşı’nın geçtiği katman ise Troya VII’a olarak belirlenmiştir. Kazılar Eski Hisarlık, Kumtepe, Karatepe ve Ballıdağ’da yürütülmüştür.
Tübingen Üniversitesi’nden Manfred O. Korfmann başkanlığında 1981 yılında Beşik Koyu Yüzey Araştırması ve 1982 – 1987 yılları arasında koyun kuzeyinde (Beşik- Yassıtepe, Beşik-Sivritepe ve Beşik Mezarlığı) kazılar gerçekleştirilmiştir.
Manfred O. Korfmann başkanlığında Türk, Alman ve Amerikalılardan oluşan uluslararası ekip 50 yıllık uzun bir aranın ardından 1988 yılında Troya’da kazı çalışmalarına tekrar başlamıştır. Her yıl yaz aylarında devam eden kazı çalışmalarının sonuçları Studia Troica’da yayımlandı. 2003 yılına kadar Troya ve çevresindeki kazı çalışmalarına 20 ülkeden toplam 350 bilim insanı katılmıştır. 2004 yılında Troya ilgili olarak hem ekip üyelerinin hem de çeşitli araştırmacıların yaptığı yayınların sayısı 180’e ulaşmıştır.
2005 yılında Prof. Dr. Manfred O. Korfmann’ın vefatından sonra kazı çalışmalarını Tübingen Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ernst Pernicka ve Dr. Peter Jablonka sürdürmüşlerdir.
2012 yılında Tübingen Üniversitesi Troya Kazılarını bırakmasının, 2013 yılından itibaren ise Prof. Dr. Rüstem Aslan başkanlığında ve ilk kez bir Türk ekip tarafından kazı çalışmaları sürdürülmektedir.
Bugün Troya Antik Kenti ziyarete açıktır. Ayrıca kentten çıkarılan pek çok buluntuyu görmek için Troya Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz.
Kaynak: Türkiye Kültür Portalı
TC Kültür ve Turizm Bakanlığı
Görsel Kaynak: Türkiye Kültür Portalı
Arkeolojiye dair daha fazla içerik için Arkhe Arkeoloji Dergisi ve Arkhe Kitap bölümlerini ziyaret etmeyi unutmayın.