TIOS-TIEION SAVUNMA YAPILARI
Yazar: Şahin Yıldırım
Günümüzde Zonguldak İli, Çaycuma İlçesi, Filyos Beldesi sınırları içerisinde bulunan Tios-Teion antik kenti, Karadeniz bölgesinde modern yerleşimin bulunmadığı tek örnek durumundadır. İlk olarak 2006 yılında Karadeniz Ereğli Müze Müdürlüğü tarafından çalışmalarına başlanılan yerleşimin, Karadeniz bölgesinde arkeolojik çalışmaların yürütüldüğü tek antik kent olması bakımından da oldukça önemlidir. Çalışmalar neticesinde ortaya çıkarılan veriler Karadeniz bölgesinin tarihsel sürecine ışık tutmaktadır.
Görsel: Tios akropolisi ve antik kent kalıntıları
Antik kaynaklarda kent hakkında çeşitli bilgiler yer almaktadır. Strabon antik yerleşim hakkında “Söylenecek çok önemli bir şeyi olmayan kent” tanımlamasını yapmaktadır. Kentin konumu hakkında antik çağ yazarlarından Marcianus kentin hemen doğusunda Karadeniz’e dökülen Billaios Irmağı’nın Bithynia ile Paphlagonia bölgeleri arasında sınır teşkil ettiğini ve Billaios günümüzdeki adıyla Filyos Irmağı'nın yakınında, Karadeniz’e uzanan bir yarımadanın üzerinde kurulduğunu belirtmektedir. Yine bir antik dönem yazarı olan Arrianus ise Tieion ile Billaios Irmağı arasında 20 stadia kadar bir mesafe bulunduğunu belirtmektedir.
Görsel: Billaios ırmağı deltası
Kentin kuruluş evresi hakkında da ilk başvuru kaynakları antik yazarlardır. Modern kaynaklara baktığımızda tıpkı antik kaynaklar gibi şehrin Miletos’dan gelen kolonistlerce kurulduğu konusunda örtüşen ifadeler kullanmışlardır. Tios-Tieion’un Miletos tarafından kurulmuş bir Grek koloni kenti olduğuyla ilgili bilgi veren bir başka kaynak Arrianus’dur. Arrianus Tieion hakkında “Ion menşeili bir Grek kenti” tabirini kullanmış, bu yerleşimi “Miletoslular’ın bir kolonisi” olarak nitelendirmiştir. Kent’in Miletos’la bağlantısını arkeolojik çalışmalar neticesinde elde edilen M.Ö. 7-6. yy.lara tarihlenen Arkaik Dönem siyah ve kırmızı figür Attika seramikleri ile bilhassa İonia menşeili seramik bulgularda görmekteyiz.
Görsel: Tios akropolisi ve sur kalıntıları
Antik dönem kaynaklarında edinilen bilgilere göre Miletoslular tarafından kurulan kentin, başlarında Tios adında bir rahibin bulunduğu bilinmektedir. Rahip Tios’un, Antik yerleşimin kuzeyinde bulunan akropolünde yürütülen kazılar sırasında ortaya çıkarılan bulgular ve bazı sikke tasvirlerinden görüldüğü gibi kent açısından büyük bir öneme sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Görsel: Ön yüzünde Tios kentinin kurucusu rahip Tios betimlemesi, arka yüzünde ise Dionysos’un betimlendiği otonom kent sikkesi.
Tios-Tieion kent adı, kurulduğu dönemden günümüze kadar antik dönem kaynaklarında farklı isimlerde karşımıza çıkmaktadır. Memnonis Ammianus Marcellinus ve Pomponius Mela kentin adının “Tios” olduğu konusunda benzer açıklamalar yapmaktadırlar. Bununla birlikte, Claudius Aelianus ve Ptolemy Tion, Plinius Tium, Strabon ve Skylax ise kentin adının Tieion olduğunu belirtmişlerdir.
Antik Kent hakkında Strabondan edindiğimiz bir başka bilgiye göre, Bergama’daki Attaloslar sülalesinin kurucusu olan Philetairos’un Tioslu olduğunu ve kentte Kaukon adıyla bilinen bir kavmin de yaşadığını belirtmektedir. Strabon, Kaukonlar için bazılarının İskit, bazılarının Makedonyalı, bazılarının ise Pelasglar'ın bir kolu olduğunu söylediklerini de belirtir. Bölgede Kaukonların dışında Bebrykler adlı bir kavmin daha yaşadığı ve bunların Erken Demir Çağı sürecinde bölgeye gelen Frigler’in kalıntıları olduğu da bazı kaynaklarda geçen bilgiler arasındadır.
Batı Karadeniz bölgesi, M.Ö. 7. yy. da Kimmer istilasına maruz kalır. Bölge daha sonra Lidya egemenliği yanı sıra Pers ve Bithynia işgaline sahne olmaktadır. Kentle ilgili detaylı bilgilerin Hellenistik Dönemle birlikte başladığı görülür. Kent ilk defa M.Ö. 4. yy’da, Herakleia Pontike’nin egemenliği altında sikke basmaya başlamıştır. Herakleia Tiranı Dionysios’un ölmesiyle birlikte Pers asıllı olan karısı Amastris’in tahta geçtiğini görmekteyiz. Amastris, siyasi varlığını ve etki alanını güçlendirmek adına M.Ö 302 yılında İskender’in generallerinden Lysimachos ile evlenir. Ancak bu evlilik, Lysimachos’un Ptolemaios Soter’in kızı Arsinoe ile gerçekleştirmek istediği siyasi nikâh ile son bulur. Sahip olduğu gücü kaybetmek istemeyen Kraliçe Amastris, M.Ö. 300 yılı civarında doğudan batıya Kytoros, Kromna, Amasra ve Tios’dan müteşekkil olan ve kraliçenin adını taşıyan Amastris kentini kurar. Strabon Tios’un çok kısa bir süre içersinde bu birlikten ayrıldığını belirtmektedir.
M.Ö. 284 yılında Kraliçe Amastris tahtı ele geçirmek isteyen çocukları tarafından Karadeniz’de boğularak öldürülür. Eski karısının öldürüldüğünü öğrenen Lysimachos, bu duruma çok sinirlenir, Amastris kenti ile Herakleia Pontike’yi işgal ederek intikamını alır. Lysimachos’un ölümünün ardından Bithynia Krallığı’nın egemenlik sınırları içerisinde kalan Tios-Tieion kenti, VI. Mithridates’in yayılmacı politikalarının bir sonucu olarak Pontus Krallığı’nın işgaline uğrar. Uzun yıllar boyunca bazen Pontus bazen de Bithynia devleti arasında el değiştiren Tios-Tieion, Memnonis’in aktarımıyla M.Ö. 70 yılında Romalı General Aurelius Cotta tarafından gerçekleştirilen bir sefer neticesinde Roma’nın egemenliği altına girer. Strabon, Pompeius Magnus’un M.Ö. 64 yılında “Provincia Pontus et Bithynia” adıyla yeni bir idari düzenlemeye gittiğini belirtmektedir. Böylece Tieion, bu yeni eyaletin şehirlerinden birisini oluşturur.
Tios-Tieion, Bizans İmparatorluğu döneminde piskoposluk merkezleri arasında gösterilmektedir. Bu dönemde antik kaynaklardan edinilen bilgilere göre kent, metropolis konumundadır. Antik çağlar boyunca Karadeniz’de önemli bir liman kenti durumunda olan Tieion, nehir ve deniz taşımacılığı sayesinde balık, şarap, tahıl gibi ürünlerin ticaretinin yapıldığı bir merkez durumundadır.
Tios antik kentinin akropolisi durumdaki olan Yukarı Şehir, kapsadığı alan bakımından yaklaşık 350m. uzunluğunda, 110m. genişliğinde, doğu batı doğrultusunda Karadeniz’e uzanan bir yarımada şeklindedir. Bu yarımada, batıdan doğuya doğru 30m. yükseklikten başlayarak, 78.25m. yüksekliğe kadar kademeli bir şekilde uzanan dört ayrı terastan meydana gelmiştir. Kentin erken dönemleriyle ilgili arkeolojik veriler, özellikle birinci teras olarak adlandırılan akropol doğu terasında yoğunlaşmıştır. Bu bölgede 2006 yılından bu yana yürütülen arkeolojik kazılar, M.Ö. 7-6. yüzyıllara tarihlendirilen bir savunma yapısının yeni bir küçük bir bölümünü ortaya çıkarmıştır. Kentte görülen ilk savunma yapısı olan bu mimari ögenin boyutları genişlik olarak 3.46cm uzunluk ise 5.13cm ölçülerindedir. Yuvarlak planlı, düzensiz taşlar kullanılarak meydana getirilen bu sur kalıntısı, Genovalılar’ın aynı bölgede inşa ettiği kare planlı bir savunma kulesinin altında yer almaktaydı. Ancak bu Orta Çağ kulesinin bilinmeyen bir zamanda deprem ya da toprak kayması gibi nedenlerden ötürü yıkılmasıyla birlikte Arkaik Dönem’e tarihlendirilen surların bir bölümünün ortaya çıkarılmasına vesile olmuştur. İlk dönemde kullanılan bu kule Billaios (Filyos Çayını) nehrini tam olarak görmekte olup iç bölge ticaretiyle nehir vasıtasıyla gelen ürünlerin güvenliğini sağlamaktadırlar . Bu sebeptendir ki geç dönemde de bu kulenin yerine devşirme malzeme ile yeni bir kule inşa edilmiştirBu bölgede yürütülen çalışmalar sırasında bulunan Arkaik Dönem İonia ve Attika menşeili seramikler, Tios-Tieion antik kentinin Karadeniz’deki Grek Kolonizasyonu sırasında kurulduğunu gösteren en önemli arkeolojik verileri oluştururlar
Görsel: Akropolis birinci teras
Bu erken dönem savunma yapısı kentin kuruluş dönemleri için yerleşimin akropolle sınırlı olduğunu göstermektedir. Akropol birinci terasta Geç Arkaik Dönem’den itibaren yapılaşmanın yoğunlaştığını ve böylelikle yerleşmenin büyümeye başladığını söyleyebiliriz. Ancak asıl büyümenin ve genişlemenin Klasik ve Hellenistik Dönemlerle birlikte başladığını söylemek mümkündür. Gerek mimari gerekse de diğer arkeolojik veriler, Geç Arkaik Dönem’den itibaren akropol ve çevresinin işlev değişikliğine uğradığını, askeri ve sivil amaçlı kullanımının M.Ö. 6. yüzyılın ortalarından itibaren terk edilerek yerini dini işlevli yapılara bıraktığını göstermektedir. Akropol birinci terasın merkezinde bir yerde Arkaik Dönem bir tapınakla karşılaşmak şu an için hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Bu terasta bulunan birçok sunu kabı ve figürünler, akropol birinci terasın Arkaik Dönem’den Hellenistik Dönem’in ortalarına kadar dini hüviyette bir mimari organizasyona sahip olduğunu göstermektedir.
Günümüze kadar akropol birinci terasta yürütülen arkeolojik kazılarda, Roma Dönemi’ne tarihlendirilen herhangi bir yapı kalıntısıyla karşılaşılamamıştır. Ancak Geç Hellenistik Dönem tabakalarında Pontik Sigillatalar ile Kırmızı Astarlı İnce Roma Seramiği parçalarına az da olsa rastlanılmaktadır. Erken örnekleri Arkaik Dönem’den başlayan kent surlarının daha sağlam bir teknikle M.Ö. 6. yüzyılın sonlarında yeniden inşa edildiğini söyleyebiliriz. Yöresel kumtaşlarından isodomik olarak inşa edilen bu sur duvarı, akropol birinci terasta doğu-batı doğrultusunda 23m. kadar uzanmaktadır. Bu duvarın hem doğu hem de batı ucu tahrip olmuştur. Bu duvarı kesen kuzey-güney doğrultusunda uzandığı düşünülen doğu aksı, Orta Çağ duvarlarının inşası sırasında, batı aksı ise olasılıkla 2000’li yıllarda sur duvarlarının oldukça kötü bir restorasyonu sırasında tahrip edilmişlerdir. Bu duvarlar eldeki verilere göre M.Ö. 4. yüzyılın ortalarına kadar aktif bir şekilde kullanılmıştır.
Görsel: Geç Arkaik Dönem’e tarihlendirilen sur duvarından görünüm
Kentte Roma İmparatorluk Dönemine tarihlenen bir tahkimat bulunmamaktadır. Karadeniz kıyısında yer alan birçok kentte de görüldüğü üzere Pax Romana Dönemi’nde sur yapımına ihtiyaç duyulmamıştır. Ancak M.S. 3. yüzyılın ortalarından itibaren bu durum değişmiştir: Gotlar’ın Karadeniz kıyılarındaki kentler üzerine yapmış oldukları akınlar neticesinde birçok kent ağır bir yıkıma uğramış, adeta talan edilmişlerdir. Got seferleri üç aşamada M.S. 255, 267 ve 276-77 yıllarında gerçekleşmiştir. Gotların yağma ve korsanlık faaliyetlerinin özellikle Karadeniz’in kuzeyine geldikten ve Bosporos Krallığı ile temasa geçildikten sonra gerçekleştirdikleri görülmektedir. Gotların yaptığı bu seferler Roma dünyasında çok büyük şaşkınlık yaratmıştır. Özellikle deniz kıyısında yaşamayı güvenli zanneden Roma vatandaşları artık denizlerden gelecek tehditlerle yüzleşmek zorunda kalmışlardır. Got akınlarının denize kıyısı olan şehirlerde gerçekleşmesi ve yaklaşık olarak 20 yıllık süre zarfında yapılması artık Romalılar için hiçbir yerin güvenli olmadığının kanıtı niteliğindedir. Bu durumun yansımalarına Tios Akropolisi’nde de rastlamak mümkündür. Tios akropolisine giriş doğu kapısından sağlanmakta olup yanlış restorasyon çalışması sebebiyle orjinalinden faklı bir vaziyettedir. Doğu kapısının yükseliği 4.21cm genişliği ise 3.04 boyutlarındadır. Ayrıca akropolise çıkmanın bir diğer yolu ise kentin güneyinde bulunan bir potern ile sağlanmaktadır.
Akropoldeki Geç Roma Dönemi surları M.S. 3. yüzyılın ortası ile M.S. 4. yüzyılın başları arasına tarihlendirilmektedir. Surlarda uygulanmış özel bir mimari plan tipi yoktur. Topoğrafyanın sunduğu avantajlar kullanılarak, devşirme, başka binalara ait taşlar, harç kullanılmadan üst üste konulmak suretiyle meydana getirilmiştir. Surlar üzerinde sırasıyla, Bizans, Cenova ve Beylikler Dönemi’e tarihlendirilen çeşitli eklemeler ve genişletmeler mevcuttur. Bizans ve Cenova dönemlerine tarihlendirilen surlar harç kullanılarak meydana getirilmiştir. Tios-Tieion’da iç kale surlarının yanı sıra bir dış sur vazifesi gören ve sahilden başlayan ikinci bir tahkimat daha mevcuttur. Orta Bizans Dönemi’ne tarihlendirilen bu sur hattı görülebildiği kadarıyla, Akropolisi oluşturan yarımadanın kuzey ucundan başlayarak, güneye antik tiyatroya doğru uzanmaktadır.
Görsel: M.S. 3. yüzyıldan başlayarak Cenova Dönemi’ne kadar uzanan iç kalenin beden duvarları
Cenovalılar, İstanbul Boğazı'ndan Karadeniz'e gittiklerinde Kuzey Anadolu sahilleri ve Kırım olmak üzere gözlerini iki yöne çevirmişlerdi. Tios antik kentide bu güzergah içinde stratejik bir öneme sahiptir. 13.yüzyılın sonunda cenovalılar karadenizde ticari çıkarlarını korumak için sur yapımına önem vermişlerdir.
Cenovalılar’ın inşa ettikleri surlar sadece Tios akropolisi çevrelemektedir. Cenovalılar tarafından inşa edilen bu sur, Geç Roma ve Bizans Dönemi surlarının yükseltilmesiyle oluşturulmuştur. Eski fotoğraflar ve yüzey araştırmaları neticesinde arazinin eğimi,temelsiz toprak üzerine ağır blokların konulması, göz önüne alındığında sur duvarlarının yıkılma olasılığına karşı savunma duvarı dış taraftan payelerle desteklenmiştir. Yapılan bu destek ögeleri surun yıkılmasını önlediği gibi saldırılara karşı savunma duvarın direncini arttırmaktaydı. Akropolü çevreleyen sur duvarlarının bir diğer özelliği ise duvar üzerinde tahliye deliklerinin bulunmasıdır. Bu da sur içindeki aşırı yağışlarda surun zarar görmesini engelleyen önemli bir teknik olup taşkınların suru yıkmasını engellemiştir.. Bir Cenova karakteristiği olan trapez formlu kuleler, özellikle bu sur hattının köşe noktalarında karşımıza çıkmakta olup tios akropolü için 6 adet olarak belirlenmiş günümüzde ise sadece 11 m yüksekliğindeki doğu kulesi ayakta kalmıştır. Cenovalılar’a ait mimari bir ize surlar dışında akropolün ve antik kentin herhangi bir yerinde rastlanılmamıştır. Büyük olasılıkla ahşap vb. kalıcı olmayan türde bir yapılaşma tercih edilmiştir. Üst kotlarda Selçuklu tabakalarının hemen altında görülen kalın ve geniş yangın tabakaları bu durumu doğrular niteliktedir. Surlar ile ilgili ayrıntılı çalışmalar, hali hazırda yürütülen bir yüksek lisans tezinin konusunu oluşturmaktadır.
Görsel: Cenova köşe burcu
Arkeolojiye dair daha fazla içerik için Arkhe Arkeoloji Dergisi ve Arkhe Kitap bölümlerini ziyaret etmeyi unutmayın.