Selçuklu Süsleme Sanatı
Yazar: Zekeriya Şimşir
İslam sanatı içerisinde Anadolu Selçuklu sanatı özel bir yere sahiptir. Kısaca tanımlamak gerekirse Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra Anadolu’nun kapılarının Türklere açılması sonucu Selçukluların Anadolu’da ortaya koydukları sanata Anadolu Selçuklu Sanatı denilmektedir. Tarihi kaynaklarda “Selâçika-i Rûm” da denilen Anadolu Selçukluları çok farklı medeniyetlerin ve sanat geleneklerinin gelişip ömrünü tamamladığı bu topraklarda 237 yıllık (1071-1308) kısa ömürlerine rağmen özgün bir sanat ortaya koymuşlardır. Selçuklu sanatının beslendiği ana damarlar olan öncü sanat çevrelerinden İslam öncesi Türk sanatı gelenekleri, Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklularla birlikte Anadolu’ya komşu İran, Mezopotamya, Suriye Azerbaycan ve Kafkasya sanat muhitlerinden de etkiler barındırmaktadır. Birçok medeniyetin gelip geçtiği, çok verimli bir coğrafya olan Anadolu’daki birikimi de hazır bulan Selçuklular kısmen bu birikimden de yararlanmışlardır. Çeşitli iktidar mücadeleleri, iç karışıklıklar, Haçlı ve Moğol akınlarına rağmen bütün bu kültürel mirası sentezleyerek özgün bir sanat ortaya koyan Selçuklular, kendilerinden sonraki Beylikler ve Osmanlı sanatlarının da hazırlayıcısı olmuşlardır.
Görsel: Sırçalı Medrese / Konya
Anadolu Selçuklularının erken dönemlerinde Orta Asya, İran ve Horasan gelenekleri devam eder. 13. yüzyılda yenilikler ortaya çıkar. Selçuklu sultanları, emirler, devlet adamları ve zengin vakıf sahiplerinin desteğiyle yoğun imar faaliyetleri başlamıştır. Anadolu’ya birçok bilim ve fikir adamı, mutasavvıf ile birlikte sanatçı da gelmiştir. Ülke sanatçılarının yetişmediği durumlarda komşu ülkelerden sanatçı ve zanaatkâr akını olmuş, bunlar yetişmiş insan kaynağı olarak Anadolu’yu beslemiştir. Anadolu’nun yerli sanatçıları ile birlikte İran, Suriye gibi coğrafyalardan gezgin sanatçılar gelip faaliyet göstermeye başlamışlardır. Dolayısıyla sanatçıların menşeini oluşturan coğrafi ve bölgesel üsluplar geniş ortak paydalara rağmen heterojen bir yapıyı ortaya koymaktadır. Zengin süsleme ögelerini barındıran mimarinin yanı sıra, el sanatları ve kitap sanatları dönemin tezyinat anlayışını yansıtan, Selçuklu kültür envanterine katkıda bulunan önemli eserlerdir. İslam süsleme sanatlarının simetri, sonsuzluk, figürsüzlük gibi temel ilkeleri erken dönemden itibaren ortaya konulmuştur. Bu ilkeler günümüz geleneksel sanatlarında dahi aynen geçerliliğini devam ettirmektedir. Selçuklu Dönemi’nde süsleme tematik olarak sınıflandırıldığında, geometrik süsleme, rûmî grubu, bitkisel süsleme, figür, yazı ve nesnel süsleme olarak alt başlıklara ayrılabilir. Mimari bezemede mukarnas, profil gibi unsurlar da bu süsleme sözlüğüne katkıda bulunur. Geometrik süsleme hem dönemin yapılarında hem de el sanatları ve kitap sanatlarında en fazla yer alan bezeme unsurudur. Özellikle mimaride yüzeyleri en fazla geometrik süsleme bezemektedir. Zencirek, çeşitli yıldız sistemleri, kapalı şekil geçmeleri ile kırık çizgi ve bunların kombinasyonundan çok çeşitli geometrik kompozisyon tipolojide yerini almaktadır.
Görsel: Erzurum Çifte Minareli Medresenin Şerefe Mukarnas
Rûmî üslubu motifleri Avrasya Hayvan üslubundan itibaren döneme gelinceye kadar artarak yüzeylerde yer alıp geliştiği bilinmektedir. Selçuklu Dönemi’nde rûmî kompozisyonları geometrik kompozisyonlara göre daha dar şeritler halindedir. 13. yüzyılın ortasından itibaren yüzeylerde daha fazla yer aldığı dikkati çek - mektedir. Birim olarak; sade-basit, iki kanatlı, sencide, hürde gibi isimler alır. Bunlara kompozisyon içerisinde saplar, agraf, ortabağ, tepelik gibi motifler de katılır.
Arkeolojiye dair daha fazla içerik için Arkhe Arkeoloji Dergisi ve Arkhe Kitap bölümlerini ziyaret etmeyi unutmayın.