BİZANS DÖNEMİ’NDE DUVAR RESMİ VE MOZAİK
Bizans Dönemi resim sanatı genel olarak Hıristiyanlığı anlatabilmek için bir araç haline gelmiştir.
Daha çok fresk ve mozaik tekniği ile yapılan resimler olmakla birlikte, ikonalar, minyatürler ve kumaş resimleri de vardır.
Mozaik tekniği; küp biçiminde renkli, küçük taş, cam, seramik, mermer ya da pişmiş toprak parçalarının bir kompozisyon oluşturacak şekilde ıslak sıva içerisine gömülmesiyle yapılan, duvarları, apsis ya da kemerleri ve kubbelerin iç kısımlarını kaplamak amacıyla yapılmışlardır.
Freskler ise ıslak sıva üzerine boyalarla yapılmış duvar resimleridir. Fresklerdeki tasvirler iki boyutludur, derinlik verilmemiştir. Genellikle fonda düz bir renk, çoğu zaman da altın ya da gümüş yaldız kullanılmıştır. Konular ise genellikle dini içeriklidir.
Erken Bizans Dönemi Resim Sanatı
Erken Bizans Dönemi’nde Antik Roma geleneklerini ve üslubunu devam ettiren ancak genel anlamda Hıristiyanlık ile ilgili konuların tasvir edildiği mozaikler görülmektedir.
İstanbul’da Ayasofya, Aya İrini ve Küçük Ayasofya gibi kiliselerin içi; İsa ve Meryem’in hayatını anlatan sahneler, havari, aziz ve melek tasvirleri ile süslenmiştir.
Ancak başkent İstanbul’da bulunan resimlerin pek çoğu İkonoklazma (İkona Kırıcı) Dönem’de zarar gördüğünden günümüze ulaşmamıştır.
İkonoklazma Dönemi’nde (726 – 843) özellikle dini yapılardaki figürlü eserlerin yasaklandığı ve tahrip edildiği bir dönemdir. Dini tasvirlerin zamanla bir tapınma aracı olarak görülmesi bu akımın doğmasındaki en önemli sebeptir. Diğer bir sebep ise bu dönemde resim sanatı gibi figürlü anlatım sanatlarından uzak olan Museviliğin ve İslamiyetin yayılmaya başlamasıdır. Bu dönemde dini yapıların duvarlarında figürlü tasvirler yerine; haç tasvirleri ile balık, horoz vb. sembolik tasvirlere yer verilmiştir. İkonoklast Dönem’in imparatorları dinsel konulu ve figürlü mozaikleri tahrip etmişler, bunun yerine sembolik ögelerden oluşan resim geleneğini desteklemişlerdir.İstanbul’daki Aya İrini Kilisesi’nin apsisinde yer alan büyük haç mozaiği İkonoklast Dönem’den kalma önemli bir örnektir. Bizans sanatı açısından oldukça büyük bir yıkım olan bu dönemden başta Anadolu olmak üzere Yunanistan ve Makedonya da etkilenmiştir. Bu akımdan neredeyse hiç etkilenmemiş olan tek yer İtalya’dır.
Erken Bizans Dönemi’nin Anadolu dışındaki en önemli örnekleri ise İtalya’nın Ravenna kentindeki St. Vitale ve St. Apolliniare gibi kiliselerde bulunmaktadır.
Ravenna’daki eserler, resim sanatında özgün Bizans niteliklerinin görülmeye başladığı bir üslubu ortaya koyar.
St. Vitale Kilisesi’ndeki mozaiklerin bir kısmına ait eskizlerin başkent İstanbul’dan gönderilmiş olduğu da bilinmektedir. Ancak Ravenna’daki mozaik üslubunda İtalya’da gelenekselleşmiş olan bazı kurallar her dönemde geçerliliğini korumuştur. Bu durumun en belirgin örneği mozaikleri oluşturan parçaların hafif meyilli bir şekilde dizilmiş olmasıdır. Ravenna’daki mozaiklerin aksine İstanbul’daki mozaiklerde daha şematik ve yüzeysel dizilimler görülür.
Erken Bizans Dönemi resim sanatını yansıtan diğer örnekler ise Selanik St. Demetrius Kilisesi ve Selanik Ayasofyası’nda bulunmaktadır. Özellikle St. Demetrius Kilisesi’ndeki örnekler başkent üslubuna yakındır. Selanik Ayasofyası’ndaki örnekler ise İkonoklazma Dönemi’nden kurtulan önemli örnekler arasında yer alır.
Orta Bizans Dönemi Resim Sanatı
843 yılında İkonoklazma Dönemi’nin sona ermesinin ardından resim sanatı, bazı bölgelerde eski gelenekler ile devam ettirilmiştir. Bu dönemde kilisenin getirdiği değişiklikler büyük ölçüde etkili olmuş, kiliselerin hangi bölümlerinde hangi konuların yer alacağı bazı kurallara bağlanmıştır. Örnek vermek gerekirse; Ayasofya’da olduğu gibi yapının apsis bölümünde Meryem ve Çocuk İsa tasviri, galerilerin üst katında ise; İsa, Meryem ve Vaftizci Yahya ile İmparatorların tasvirlerine yer verilmiştir.
Kilise mimarisinde kullanılan plan tipleriyle (Kapalı Yunan Haçı) bağlantılı olarak mozaiklerde işlenen konular artık daha sistemli bir şekilde ifade edilmeye başlanmıştır. Mozaikler, kiliselerdeki mimari bölümlerin sembolik anlamları doğrultusunda yapılmıştır. Erken Bizans Dönemi’ne göre mozaiklerde teknik gelişmiş ve renkler daha uyumlu bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Bu sembolik düzende kubbenin merkezinde genellikle Pantokrator (Kainatın Efendisi, Evrenin Hakimi) İsa tasviri yer almaktadır.
Orta Bizans Dönemi resim sanatına ait en önemli örnekler Kapadokya Bölgesi’nde bulunmaktadır. Kapadokya’da bulunan Elmalı Kilise, Tokalı Kilise, Karanlık Kilise ve aynı bölgede yer alan Ihlara’daki Yılanlı Kilise, Ağaç Altı Kilisesi ve Eğri Taş Kilisesi dönemin resim sanatına ilişkin önemli örneklerin bulunduğu kiliselerdir. Bölgedeki örneklerde Bizans üslubundan farklı olarak Sasani etkileri görülmektedir.
Döneme ait Anadolu dışındaki önemli örnekler; Yunanistan Daphni Manastır Kilisesi, Hosios Lukas Manastır Kilisesi ve Sakız Adası’ndaki Nea Moni Kilisesi’dir.
Geç Bizans Dönemi Resim Sanatı
Son Bizans Dönemi olarak da adlandırılan bu dönemde resim sanatı kilisenin katı kurallarından sıyrılmıştır. Resim sanatına canlı bir üslup egemen olmuştur. Kompozisyonlara derinlik katacak bazı mimari elemanlara ve Helenistik etkili manzara motiflerine yer verilmiştir. Üslup, renk kullanımı ve bazı çizgisel oyunlarla zenginleştirilmiştir. Orta Bizans Dönemi’ndeki sert ifadeler ortadan kalkmış, konular yeniden öyküsel anlatımlara dayanmaya başlamıştır. Ancak bu dönemde sanat eserlerinin sayısında ve çeşitliliğinde azalma görülür. Bu dönemde sanatsal değeri en yüksek eserler freskler ve mozaikler olmuştur. Fresk ise daha çok ekonomik sebeplerle mozaiğin yerini almıştır.
İstanbul’daki Khora Manastırı (Kariye Müzesi) mozaikleri bu dönem üslubunu en iyi şekilde yansıtan eserlerdir. Meryem ve Çocuk İsa, Meryem’in Ölümü, İsa’nın Mucizeleri ve İsa’nın Doğumu gibi tasvirlere yer verilmiştir.
Geç Bizans Dönemi resim sanatı örneklerinin görüldüğü bazı yapılar; Pammakaristos Kilisesi (Fethiye Camii), Trabzon Ayasofya Kilisesi, Vefa Kilise Camii ve Sümela Manastırı’dır.
İkonalar, ahşap veya maden levhalar üzerine Hıristiyan ikonografisine ait konuların tasvir edildiği taşınabilir eserlerdir. Minyatür eserler ise genellikle el yazması kitaplarda yer alan, derinliği olmayan, ışık ve gölge duygusu yansıtılmayan küçük, çizgisel resimlerdir. Genellikle İncil konuları, azizlerin hayatı gibi konuların ele alındığı el yazmalarında minyatür resimlere yer verilmiştir.
Arkeolojiye dair daha fazla içerik için Arkhe Arkeoloji Dergisi ve Arkhe Kitap bölümlerini ziyaret etmeyi unutmayın.